Monday, July 18, 2011

sporsuz olmaz - tez yazarken boğazı geçmek

BOĞAZİÇİ KITALARARASI YÜZME YARIŞLARI


Bir kaç yıldır temmuz aylarında bir haftasonu, medyadan Boğaziçi Yarışlarının yapıldığını görür, bu sene yine kaçırdım diye üzülürdüm. Başvurularının duyurusu neredeyse hiç yapılmayan bu yarışı eğer kendi isteğinizle aramazsanız, yıl içinde kesinlikle karşınıza reklamı çıkmıyor.

Bu yıl bahar ayları geldiğinde, Bahçeşehir Üniversitesi’nden benim gibi hevesli bir arkadaşımla yarışla ilgili internette bir arama yaptık. Çok da zor değilmiş, yarışın kendi web sitesi var: www.bogazici.cc Başvuru tarihi, ücret, seçmelerin tarihleri, önceki yarışlarda dereceler vb. herşey net bir şekilde açıklanmıştı. Formu doldurup, katılım ücreti olarak 60’ar TL yatırıp başvurduk. Benim gibi amatör biri için bu 60 TL hala bir soru işareti olarak duruyor. Eğer seçmeleri geçememe ihtimali varsa, ki var, bu 60 TLyi ne için vermiş oluyorduk?

Aklımda bu gibi sorularla antrenmanlara başladım, oofff o 6,5 kilometrelik parkur nasıl bitecekti? Ben ancak 1,5 km. yüzebiliyordum havuzda. Tamam deniz çocuğuydum ama hayatımda hiç yarışa katılmamıştım. Hemen daha önceden bu yarışa katılmış yüzücü arkadaşım Ferhat Sezer’i aradım. Ferhat o gün bana dedi ki 1 saat 20 dakika hiç durmadan yüzebilirsen Boğazı da geçersin. Bu cümle benim antrenman sloganım oldu, 45 dk.lık antrenman süremi 1 saat 20 dakikaya kademeli olarak çıkarmaya çalışıyordum ki, seçme kriterleri seçmelere bir kaç gün kala websitesinde ilan edildi.

SEÇMELER

Seçmelerde adaylar 400 m. yüzecek, 8. dakikalık sürede 400 m. yi bitiremeyenler elenecekti. Ertesi sabah antrenman yaptığım Boğaziçi Üniversitesi açık havuzdaki yardımsever arkadaşların eline kronometreyi tutuşturdum, 400 m.yi 9:30 da yüzebiliyordum ben. Aldı mı beni bir telaş, 60 TL çöpe gittiği gibi yarışlara katılmak da bir hayal olmuştu. Böyle bir seçme kriteri daha önceden ilan edilmiş olsaydı, belki bana göre değilmiş deyip başvurmaktan vazgeçecektim. Yazının başından hemen sonunu getireyim: ben 400m.yi 9:30 dakikada yüzen biri olarak, 6,5 km.lik Boğaz parkurunu 1 saat 16 dakikada tamamladım. Bu nasıl oldu?

Daha önceden yarışlara katılmış arkadaşlarımı aradım, önceki yarışlarda böyle bir kriter olmadığını söylediler, e biz de bu topraklarda doğup büyüdük, Türkiye’de bazen alelacele konan kriterler, uygulanan cezalar o kadar yüksektir ki, esneme ihtimali çok yüksektir. Bu mantıkla seçmelere katıldım. Nitekim 25 Haziran sabahı Ataköydeki olimpik havuzun Nil yeşili suyuna daldığımızda, bizim kulvarı izleyen antrenör, “teknik ve nefes iyiyse 11 dakikada bile yüzeni alırım” dediğinde, bu kriterin de kendine güvenmeyenleri caydırmak için konulduğu ortaya çıktı.

SEÇMELERDEN YARIŞA DOĞRU

Seçmeleri geçtim, ancak yalnız başımaydım, seçmeleri geçen, seçmeye girmeden katılan lisanslı yüzücülerden ve yabancı katılımcılardan oluşan toplam 1200 kişiden bir Allahın kulunu tanımıyordum. Antrenmanları 1 saat 20 dakikaya çıkardım ve haftada üç gün yüzdüm. Yarışa iki gün kala parkur tanıtım gezisine gittiğimde içim biraz rahatladı çünkü katılımcıların arasında benim gibi sadece egzersiz amaçlı yüzen çok kişi vardı. Herkesin ağzından çıkanı can kulağıyla dinledim bu süreçte. Belki 10 kişiyi de dinledikten sonra karadan çok iyi bildiğim Boğaz parkuru kafamda şöyle netleşti:

Kanlıcadan atladığında ikinci köprüyü ortalayana kadar çapraz yüz, ikinci köprüyü tam ortaladığında karşıda görünen devasa elektrik trafo direğini hiza alarak yüzmeye devam et, bu şekilde Kandilliye kadar gel, rasathaneyi geçerken yine boğazın ortasında ol, ama Rasathaneye daha yakın ol, Aşiyan fenerine çok yaklaşma, sakın ha Bebek koyuna gireyim deme, çıkamazsın, buradan itibaren birinci köprünün Anadolu yakasındaki ayağını hiza al, Galatasaray adasının açığından yüz, ama Anadolu yakasına yaklaşma, adayı geçer geçmez tam sağa kır, sakın ha açıkta kalma, bitiş noktasının gerisine düşersin. Bir de ek olarak, en son 150 – 200 metrede ters akıntı var, enerjini oraya sakla. Parkur tanıtım gezisinde yanımda olan Kolombiya asıllı Kanadalı Hernando’nun dediği gibi bütün kitap bilgilerine haizdik, iş bunları uygulamaya kalmıştı.

YARIŞ



Yarış sabahı yaş gruplarına göre sınıflandırılmış 3 farklı tekneyle Kuruçeşmeden parkur başlangıcı olan Kanlıca’ya giderken bütün bu kitap bilgileri hiç bir şey ifade etmiyordu. Acaba bitirebilecek miyim heyecanı ağır basıyordu? Heyecanı bastırmak için yanımdakilerle sohbet ettim, İngiltereli 20 kişilik bir grup vardı, bir hafta güneyde yelkendeymişler, sonra da Boğaz yarışına katılmaya gelmişler. Amerikalı, Hollandalı yüzücüler de vardı teknemizde, genellikle kadınlar. Sağolsunlar Türkiye’den 108 kadın sporcunun katıldığı yarışa yabancı 110 kadın sporcu katılarak, 1/6 olan kadın/erkek oranını 1/5 e çıkardılar.

Bu yarışın en zor kısmı 1200 kişi neredeyse aynı anda Kanlıca iskelesinden denize atlamak. Radikal yazarı Gökçe Aytulu’nun da dediği gibi 50 – 60 m. boyunca suya değmek çok zor, her taraf insan dolu. Benim de üstümden, yanımdan iki kulaçta bir insan geçti ilk iki dakika. Bu mücadeleden sağ salim çıkıp etrafıma baktım, dört bir yanım boğazı ortalamak için kulaç atan insan doluydu, bu kadar güzel bir manzara olacağını düşünmemiştim. İçimde hiç korku kalmadığı an bu andı, hiç tanımadığım yüzlerce kişi aynı hedef için kulaç atıyorduk ve onların varlığı bana güç veriyordu. Uzun bir süre iki yanımın da yüzücülerle dolu olması ayrıca doğru rotada yüzdüğümü garantiliyordu.

İkinci köprüye az bir mesafe kalmıştı ki, artık diğer yüzücülerle mesafem epey açılmıştı, rahatlamıştım, ayakların çıkardığı beyaz köpükler dağılırken yine de yalnız olmadığımı anladım, bu sefer deniz anaları bana yoldaşlık etmeye kararlıydı. İlk iki taneyi sağa ve sola doğru manevralarla geçtikten sonra, denizanalarının sıklığı bu manevraların gereksiz olduğunu kanıtladı, sanki suyun yüzeyinden 50 cm. kadar aşağıda asılı kalmış gibiydiler. Değmezler herhalde derken ikinci köprünün soğuk olduğu iddia edilen gölgesine geldik, açık söylemek gerekirse bana mısın demedi. Sağdan nefes aldığım için bütün görkemiyle Rumeli Hisarı’nı seyrettim yüzerken, akıntı lehimizeydi, kulaçlar yormuyordu. Rasathaneyi geçtikten sonra şöyle bir mola verip boğazı 360 derece seyreyledim, ben dünya üzerinde buna benzer bir yarış parkuru olabileceğini pek sanmıyorum, kelimenin tam anlamıyla benzersizdi.

Galatasaray adası menzile girdiğinde artık yarışı bitireceğime şüphem yoktu, saatime ilk defa baktım, henüz 40 dakika geçmişti. 1 saat dolmadan bitiririm düşüncesindeydim. Nefesim iyice açılmıştı, hiç zorlanmadan gidiyordum, finişi gördüm ve söylenilenlerin aksine 45 derecelik açıyla hedefe kilitlendim. Biraz sonra bir baktım ki finiş neredeyse tam sağımda kalmış, Galatasaray adasından sonra “tam sağa kırın” demenin ne demek olduğunu o an anladım ve tam sağ yüzmeye başladım, yarışın en zor kısmı burasıydı, kıyıya yaklaştığımız için ayaklarımıza takılanlar arttığı gibi kıyıdan gelen akıntı, hızımızı kesiyordu. Burada biraz tempoyu artırdım ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen son bir kaç yüz metreyi tamamladım. Bitiş noktasında benimle çok yakın zamanda bitiren bir sürü yüzücü vardı. Sudan çıktığımda, bu yarışa katılma konusunda yılmadığım için kendime ve beni destekleyen herkese içimden teşekkür ettim. Kolumuzdaki çipler sayesinde yarış sonuçlarını anında ekrana taşıyan billboardun oraya gidip dereceme baktım, parkuru 1 saat 16 dakikada tamamlamıştım. Günün geri kalanı beni bekleyen eşim ve arkadaşlarımla kutlamalarla geçti.




YARIŞIN ARDINDAN

Yarıştan sonra herkesin ilk sorusu güvenlikle ilgili oluyor, yarış boyunca kendimi güvende hissetmediğim tek bir an bile yoktu. Kuleli Askeri lisesini geçerken yanıma görevli bir zodiac yanaştı, ben çok hafif bir o tarafa baktım ama yüzmeyi durdurmadım, sanıyorum asayiş berkemal olduğu için onlar da uzaklaştılar. Yarış günü olan organizasyon çok iyiydi (çantaları emanete bırakmak hariç), görevliler başından itibaren hep güleryüzlüydü, yarış öncesi dikkatimi çeken eksiklikleri fazlasıyla unutturdular.

Boğazı geçmek, küçüklüğümde büyüklerimizden dinlediğim andan itibaren benim için bir hayaldi. Bu yarışla sadece boğazı karşıdan karşıya geçmedim, toplam 6,5 kilometrelik büyüleyici bir parkurda yüzerek süzüldüm. Yüzmeye, denizlere gönül vermiş benim gibilerin katılımıyla bu muazzam yarışın her sene daha çok kişinin ilgisini çekeceği aşikar. Organizatörler için belki de derece için yarışanlar ile sadece bu benzersiz olayı tecrübe etmek isteyenler arasında bir ayrım yapmanın zamanı geldi.


4 comments:

  1. Merhaba, seçmeler nasıldı bilgi verebilirmisiniz acaba? serbest stil mi yüzdürdüler atlama ve dönüşler önemli miydi

    ReplyDelete
  2. Merhaba Erencim, facebookda yarısmaya katıldıgını okuduktan sonra sonra yarısmayı senden dinlemeyi cok istemistim, benzersiz bir deneyim oldugunu dusunuyorum.
    sabah sayfanın linkini gorup yarısı yazdıgını gorunce bir soluk okumak istedim. Cok guzel yazmıssın. tekrar tebrik ediyorum..
    sevgilerimle,

    ReplyDelete
  3. Merhabalar Tozkoparan'daki seçmelere katıldım ve 800m - 19.58 derece yapabildim.Size göre bu derece yeterlimidir?Aslına bakarsanız yanımızdaki kulvarda yüzen 4 'lüye göre hızlı bir gruptuk ama konsantre olmanın verdiği duyguyla vede seçmelere bu derece ile katılıp katılamamanın verdiği kaygıyla sizin tecrübeye dayanan görüşlerinizi almak isterim.Şimdiden Teşekkür ederim

    ReplyDelete
  4. Merhaba, yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Cevap vermekte geç kalmışım kusura bakmayın. Ama belki daha sonraki yıllar için işe yarar. Ben seçmelere girdiğimde 400 m. yi 8 dk. yüzmemizi bekliyorlardı. Tabii Türkiye'de bir çok seçmede olduğu gibi bu gerçekçi bir hedef değil. Önemli olan stilinizin düzgün olması ve bitişte hızlı yüzeyim derken bitişte konuşamayacak durumda olmamanız. Ama tabi onlar 8 dk. beklerken siz 15 dk.da yüzüyorsanız, bu da çok yavaş kalabilir. Dönüşler, atlama çok önemli değil.

    ReplyDelete