Thursday, August 8, 2013

On otuziki



Lisede bir arkadaşım saatin akreple yelkovaninin üstüste geldiği anları yakalamaya çalışırdı, o anları yakalayabilirse sevdiği çocuk onu düşünüyor demekmiş. Bu bayram sabahı telefonu şarjdan alırken ekran ışığı yandı ve saati gördüm. 10:32. On otuziki Ören’de özellikle bayramlarda akrabalarla dolup taşan evimizin telefon numarasıydı. Gözümü açtığım andan beri aklımda ailem vardı, herhalde ailemden birileri de o an beni düşünüyor dedim içimden.

Ören'deki evde çevirmeli açık pembe rengi telefonun üzerinde özenli bir el yazısı ile 1032 yazardı. Daha önce sadece 32ymiş o numara. Sonra Ören numaralarının başına 10 konmuş. Telefonun hemen girişteki yemek masasında durduğu o evle ilgili anılar zihnimde canlanmaya başladı on otuzikiyi görünce. Bizi hep güldüren Ayşe teyzem bir gün ahizeyi kaldırıp Burhaniye postanesini çevirmişti.

A: Kardeşşşş, postacı Recep’in ev telefonunu verir misinizzzzz?
B: Soyadı nedir hanımefendi postacı Recep’in?
A: Valla bilemiyorum 30 sene önce öldü.

Annem ve teyzelerim Burhaniye’nin onlar büyürken nasılsa öyle kaldığını düşünürlerdi. Bu düzene göre postanedeki herkes Postacı Recep’in ev telefonunu bilir, tüm dükkanlar Yunus Nadi’yi tanırdı. Genç yaştaki tezgahtarlar 70lerin başında hayatını kaybetmiş Burhaniye eşrafından dedemiz Yunus Nadi’yi tanımadıklarını söyleyince biz küçüklere bir kaç günlük malzeme çıkardı. 

Ören’deki ev, özellikle anneannem orada kaldığı için bayram seyran düğün dernek her daim dolup taşardı. Vasfiye ablamın nişanı olduğu 1992 senesinde ev yine kapasiteyi fullemiş, odalar dolu, salondaki garip koltuklar da yatak olmuştu. Nişandan dönülmüş tüm yataklar yapılmıştı ki kapı çaldı ve iki kişi daha yatıya geldi. Salondaki halının üstüne bir battaniye serip öyle yattığımızı hatırlıyorum.

Aklımda bu güzel anılarla kapısı her zaman açık olan ailemin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.