Thursday, October 25, 2012

Deli eder insanı bu vize!



Son zamanlarda Schengen ülkelerine gitmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için bir vize liberalizasyonu söylentisidir gidiyor. Bu bağlamda geçtiğimiz yaz başı beni ve benim gibi düşünenleri daha fazla üzmek istemeyen ve ekonomik kriz içinde olan Yunanistan bir pilot proje başlattı: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Doğu Ege adalarına limanda vize. Aman ne güzel!! Böylece ikamet ettiğiniz yerde randevu alıp sıra beklemek, onca evrak toplamak yerine Yunanistan’da gitmeyi düşündüğünüz yere vardığınızda vize alma kolaylığı getiriliyordu. Tabi hemen heves ettik. Basından haberleri detaylı olarak okuduktan sonra, uygulamanın bizim gideceğimiz tarihleri de kapsadığını farkettik. Ama yine de emin olamadığımız için Bodrum, Marmaris ve Kuşadası’ndaki seyahat acentalarını aradım. Özet olarak öğrendik ki bu yaz sınırda vize uygulamasının Rodos adası için başlatıldığı doğruydu ancak sınıra vardığınızda çok uzun bir süre vize almak için beklemek gerekiyordu.  Sadece 15 günlük ve adalar için geçerli olan bu vizenin verileceği de garanti olmadığı için Yunan adaları ve Türkiye arasında sefer yapan taşımacılık şirketi de sizi vizeniz olmadan feribota almama hakkına sahipti. Biletini aldığınız sefere kabul edilmek için en garantili yolun iki gün önceden pasaportunuzu bileti aldığınız seyahat acentasına teslim etmek, onların Yunan gümrük yetkililerine sorarak vize alıp alamayacağınızı öğrenmesini beklemek gerekiyordu ve ancak ondan sonra yola çıkılabiliyordu. Vize alacağınız onaylanırsa şirket sizi o zaman rahatlıkla tekneye kabul ediyordu. Daha da kısa özetle; limanda vize programı seyahat acentalarının Yunan yetkililerin bir takım prosedürel yetkilerini devraldığı ve size kendi ülkenizde ayrı bir konsolosluk gibi davrandığı bir fiyaskoydu. Türkiye’de her zaman olduğu gibi burada da bir yasa veya uygulama hemen vatandaşın lehine olacak şekilde değiştirilmiş olmuyor, eski uygulamanın zorlukları sizin anlamak için harcadığınız vakit ve verdiğiniz uğraş pahasına görece azaltılıyordu. Bu uygulamayla vize alma kolaylığı geldiği yönündeki demeçleri Schengen sebebiyle tarafımıza yapılan hakaretlere eklenen bir yenisi olarak kabul ettik. 

Nitekim, Kuşadası’ndaki bir seyahat acentasının nasihatı üzerine vizemizi İstanbul Yunan Başkonsolosluğu’ndan eski usul aldık. Burada Batı Avrupa ülkelerinin konsolosluklarından bile daha zorlaştırıcı davranışların sergilenmesinin oldukça moral bozucu olduğunu söylemeliyim. İnsana e hani biz dost olmuştuk artık diye isyan ettiriyor. Schengen vizesi uygulamasının bu ülke ile aramızdaki psikolojik sınırı yükselttiği kanısındayım. Bu zorluklara bir de sanki Rum olmayan hiç bir TC vatandaşı Yunanca anlamazmış gibi bol keseden sarfedilen hakaretamiz Yunanca kelimeleri üzülerek eklemek zorundayım. Bazı Yunanistan konsolosluğu görevlileri yoğun iş yüklerini bahane ederek Yunanistan ve Türkiye arasında son 20 yılda kurulan olumlu ilişkileri bu şekilde yıpratmaktalar. Yunanca konuşan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak araya tanıdık sokmadan bu konsolosluk tarafından insanca muamele görmemize daha çok var gibi. 

Ada izlenimlerimi başka bir yazıda anlatacağım çünkü yukarıda anlattığım vize lekesi Yunanistan’daki anılarımızı gölgelesin istemiyorum. Nitekim bir çok Schengen ülkesinin konsolosluk hizmetleri dışında bizlere kurumları ve insanları ile kucak açtığını görüyorum. Özellikle de Yunanistan’ın.

Deli eder insanı bu Adalar!!!




Uzun zamandır hayalini kurduğum Oniki Ada’da bir haftalık yaz tatilini nihayet bu yaz gerçekleştirebildik. Yunanistan’a tatile gitmeden önce 8 yıl önce Atina’dan ilk izlenimlerimi yansıtan emailleri tekrar okumuştum ve tatilden dönünce yine Yunanistan izlenimleri yazmak istemiştim. Ama yaz bitti, geçen haftasonu İstanbul’da boğazdan esen rüzgar bize çorap giydirdi ve ceketlerimizin yakasını kaldırttı. Bu hafta da sağanak yağmurlu günlerle birlikte resmen sonbaharın içindeyiz. Güneşin bizi kavurduğu günler çok geride kaldı, elimde kalan sadece Rodos’ta ve Kos’ta gezerken kağıtlara ve telefonuma çiziktirdiğim satırlar... 

Adalar!

Bir Türk için Yunan adalarına gitmek demek, özellikle de Ege denizinde burnumuzun dibindeki adalardan bahsediyorsak, burukluk/kıskançlık arası bir his veriyor insana. Evet Bozcaada (Tenedos) ve Gökçeada (İmroz)’u öpüp başımıza koyalım ama daha güneyde bize de helalinden bir kaç ada neden düşmedi gibi sorular kafaya üşüşüyor ister istemez. Çocukluk ve gençlik yılları boyunca gark olduğumuz/mecbur bırakıldığımız milliyetçi sarmaldan zamanla arınmış olsam da bu böyle. Umarım büyük çoğunluğu İzmir ve İstanbul’un halen Yunan şehirleri olduğunu düşünen Yunanlılar bu masum duyguları hoş görür. Zira zaten bu hisler de yerini sonradan iyiki bu adalar Yunanistan sınırları içinde kalmış dedirtiyor. Bilhassa Yunan adalarına Bodrum’dan gidiyorsanız, aynı coğrafyaya sahip bu bir zamanların ıssız sahil kasabasını öyle ya da böyle nasıl mega bir inşaat köyüne dönüştürdüğümüze şahit olunca insan vazgeçiyor Türkiye için başka ada istemekten. 

Yine de bu haleti ruhiye etkisinde şu cümle asılı kalıyor kafalarda: o kadar yakın ki adalar bize, bu kadar uzak olmamalıydı. Evet bütün bir çocukluğun yaz sabahlarına salt bir Sisam manzarasıyla uyanan bana Yunan adaları bu kadar uzak olmamalıydı. Ufuk çizgimizin boz devi, teknede elimizle tutacak kadar yaklaştığımız, yazın çıkan orman yangınlarında akşamları kapkara denizin içinde bir alev topuna dönerek bizim de içimizi yakan Sisam bu kadar uzak olmamalıydı; diplomasinin görünmez eli beni yıllarca o adadan bu kadar uzağa itmemeliydi. Sisam’a gitmek için pasaport çıkartmam, ikamet ettiğim yere en yakın Yunan konsolosluğuna başvurmam, para verip vize almam, yurt-dışı çıkış harcı ödemem ve gümrük kontrolünden geçmem gerekmemeliydi. Nitekim ben de ilk defa 21 yaşındayken bu adaya ayak bastım. Adalara gitmek hep böyle çetrefilliydi. Bu yaz çıkarılan bütün tantanaya rağmen de Ege’de değişen bir şey yok. Bu kadar yakın olan Yunan adaları bize hala çok uzak.