Thursday, September 5, 2013

Yaz biterken en sübjektifinden ve umarsızından bir tatil yazısı!


Cıstak cıstak cıstak ordayız!

Iyi ki bu şarkılar var ve bazı yerlerde hep onlar çalıyor.

Yoksa eve girip kafamızda bekleyenleri yazamayacağız.

An itibarıyla bulunduğum Güzelçamlı sahili, Türkiye’nin denizi en güzel yerlerinden biri, bana göre tabii. Ama insan sahilde çok uzun süre kalamıyor çünkü gece gündüz demeden sahildeki derme çatma  barlardan sadece cıstak ritminden ibaret bir müzik yayını yapılıyor. Bu tarz müziği çok anlatmama gerek yok, Mehmet Tez geçen seneki yazılarından birinde dup dup müziği olarak kavramsallaştırmıştı.
Mekanların dış görünüşleri hep aynı, sazlardan derme çatma bir bar, plastik sandalyeler, dev hoparlörler ve fonda sonsuz cıstak. Bir şaşırtıcı örnek gördüm, adı Robinson, Karayip Korsanları dekoru yapmış derken mekanın afişine gözüm ilişti: “her akşam bağlamada Mustafa Dündar”. Maalesef bağlama bu sahillerin müziği değil, içkisi çay hiç değil.

Sabah 9 -12 arası deniz bir çarşaf, billur gibi suyun tadını çıkaran 60 yaş üstü grup işi biliyor.Hiç bir güç onları evlerine yürüme mesafesindeki bu denizden ayıramaz. Bir saat denizde kaldıktan sonra duş alıp ayakları dışında hiç bir yerlerine kum değmeden doğru eve gidiyorlar, rutinleri bu. Onlar gittikten sonra cıstak müşterisi geliyor, herkes halinden mutlu. Bir de cıstak müşterisi çöp bırakmasa bomba olacak.  Ama cıstakla çöp ayrılmaz ikili gibi. Sigara izmaritlerini çöp saymıyorum bile, ambalaj, pet sise, midye kabukları, arada bir bira şişesi, bolca şişe kapağı… İnsanın proje üretesi geliyor. Güzelçamlı belediyesi çöp olayını tamamen unutmuş, sahilden 100 metre içeriye kadar hiç çöp kovası yok. 

Allahtan bazı yerlerde baskın kültür bu değil. Çeşme’ye her türlü şapka. Tek kusuru pahalı olması ama insan kendini Bodrum’daki gibi hem para harcayıp hem kötü hissetmiyor. Sunulan şeyler pahalı olsa da insanı tatmin ediyor. Tabii bilinçli olmak lazım. Gidip standart yerlere oturup da çok para ödeyenler iki satır okumadan gezilmeyeceğini anlamalı. Araştırmıyorsun, sonra laf ediyorsun. (Foursquare uygulamasında kullanıcılar farklı beklentilerle gelip mekanları beğenmiyorlar, sonra veryansın ediyorlar. Bu yorumlara kaldıysak Türkiye’de gidecek yer yok !)

Alaçatı’da taş evler, iyisi de var kötüsü de, araştır kardeşim. O kadar para vereceksin, bul sana uygun olanını. Ben öyle yaptım. Bu kadar da pahalı nasıl olur dedim ama el mecbur Çeşme’ye gidilecekti, bir taş ev seçtim. Ayrılırken cepten çıkan paralar helali hoş olsun demek geliyor insanın içinden. Adres: 1850 Hotel Alaçatı. 

Alaçatı 1850 Otel

Personelin sıkmayan ilgisi en üste koyup hemen ardından 5 yıldızlı otellerde bulunmayacak zenginlikte kahvaltıyı söylemek gerek. Her üründen az az, hepsi özenle seçilmiş, reçeller orada yapılıyor. Tam yok artık denecekken kepekli undan gözlemeler çıkıp geliyor. İnsanın huzur içindeki bu bahçeden çıkası gelmiyor. Unutmadan, burada cıstak yok, otel mimarisiyle, konseptiyle Türkiye’nin kaybettiği Rum kültürüne bir ağıt yakıyor ve kahvaltıda da bu konsepte uygun olarak Rum/Yunan müzikleri çalıyor. Sadece 5 odası var, yer kalmadıysa üzülmeyin çünkü bunun gibi başka oteller de var. Araştırın bulun. Tek tavsiyem Alaçatı'nın geceleri cıstağa boğulan sokaklarında olmasın, buralarda ne uyunur ne huzur bulunur.

Çeşme, Bodrum, Kuşadası, e buraları da kimse kusura bakmasın en iyi biz biliriz!!! Çeşme tartışmasız bir numara ve en önemlisi de denizi. Bodrum’un plajları da tabii çok güzel ama cıstak yüzünden, fahiş fiyatlara satılan dandik şeyler ve insanlar jet ski sefası yapsın diye sınırlandırılan yüzme alanları yüzünden hiçbir albenisi yok. Ben de bulamamış olabilirim. İtirazı olan varsa, bir yer önersin gidelim. Fikrimi seve seve değiştirmeye hazırım. Ne mi istiyorum? Bir kere bir beach club sadece deniz girip şezlong kullanmak istemeyenlerden giriş ücreti almamalı. Zaten kanun bunu gerektiriyor ve uygulanması da o kadar zor değil. Uygulayan yer Kum Beach, yer Çeşme. Özellikle ilk kez gidenler ve ne ile karşılacaklarını bilmeyenler için çok iyi. Bütün bir günü aynı şezlongda yatarak geçirmek istemeyenler için de. Deniz tek kelime ile şahane:

Çeşme Kum Beach

Çok uzak değil Yunanistan’da hiç bir beach club şezlong ve şemsiye kullanmayanlardan para almıyor. Yunanistan'da Kum Beach ayarındaki kulüplerde de şezlong kirasının 3-5 avro olduğunu da hatırlatalım. İspanya’da da 5-8 avro. Türkiye’de 12,5 avrodan başlayan fiyatlarda üst limiti duyan beri gelsin. Çeşme'yi yıkama yağlamaya devam, Kum Beach’te 30 da çok değil, o denize, o güzel müziğe, insanın gözü önünde taze meyvelerden hazırlanan frozenlara. Çıkarken helal olsun kardeşim aldığın paraya diyorsun. Yalnız Eda Taşpınar burada takılıyor ve hiç bir şey yapmadan sadece yatarak nasıl ünlü olunur insanı hayretler içinde bırakıyor. Ama ne yapalım yine de buranın artıları çok fazla. 

Cıstak cıstak cıstak burda yok..

Çeşme’de yemekler Türkiye standartlarında iyi, kazığı yiyin ama taze deniz balığını da yiyin. Diğer Akdeniz ülkelerinden sonra Türkiye’de kabuklu yemek manasız. Bir kaç yer dışında her yer superfresh karides getiriyor. İtalya’yı bilmem ama deniz mahsulü için Yunanistan ve İspanya kapışır. Kabuklularda İspanya burun farkıyla önde. Ahtapot ve kalamarda da Yunanistan. Türkiye’de de balık önde. O yüzden Çeşme Ferdi Baba’da deniz balığını görün, seçin ve yiyin, mutlu olun.. Açıkçası Bodrum’da da Terzi Mustafa’yı anmasak orada yediğimiz balığa haksızlık olur. Gümüşlük’ teki Mimoza gibi fiyatların iki kat arttığı yerler ise bence hata yapıyor ama bakalım ne zaman fark edecekler. Belki de hiç ama olsun. Mezelerde de Çeşme ve Bozcaada olmasa Türkiye’nin hali harap. Neredeyse her yerde aynı yavan mezeler saçma fiyatlarda masaları dolduruyor. Yine Çeşme’ye şapka.

Alaçatı Port Ferdi Baba

Gece mekanlarından bir tek Öküz’e gittim. Pazar gecesi olduğu için boştu, bir değerlendirme yapmak yanlış olur. Bu yaz birkaç sohbette hep andık; en sevdiğim bar çok kısa ömürlü olan Kuşadası Sandal’dı. Ömrü 1999 – 2003 falandır en fazla. Denizin üstünde beyaz ahşap bir iskeleydi sadece, çok sadeydi ve çok şıktı. En önemlisi müzik her zaman çok iyiydi. Ondan sonra yine Kuşadası'nda aynı konseptte ve daha büyük olan Jade açıldı ve Sandal’ın yerini bir dönem tuttu. Bu yaz yine oraya gittim, kuşa dönmüş, suyun üstündeki iskeleler kalkmış, bir tek Güvercinada manzarası baki. Müzik ise 01:30a kadar yabancı, ondan sonra da adını bilmediğimiz Türkçe cıstaklar. Koşarak uzaklaşalım... Tam Kuşadası öldü diyecekken Hayal Kahvesi açılmış, sevindik kendileri de Kuşadası’na can verdiklerinin farkında. Çok güzel olmuş, bundan sonra benim adresim net burası. Belki burası yeni bir silkinmenin başlangıcı olur etkisi Kaleiçi'ne de yansır. Ne diyelim hayırlısı. 

Hayal Kahvesi Kuşadası

Bu zevkle karşılaştırıp durduğum Akdenizli arkadaşlar arasında yaz eğlencesini en iyi bilen Fransızlar. Öğleden sonra Blush (açık pembe şarap, roze değil) demlenmeye başlayan ve şarap yemek işini çözmüş olan Fransızlar çoluk çocuk genç yaşlı sabaha kadar içiyor ve kendini rezil etmeden partiliyor. Ve ille de bizim gibi mekan mekan dolaşmıyorlar. Herkes evlerde, bahçelerde. Komşulardan en ufak bir şikâyet gelmiyor ve erken yatmak isteyenlere ve ortamda havuz varsa gece atlamayana yan gözle bakılıyor. Fransızların parti potansiyeline bir kaç şapka.

Niolon, Fransa
     Eguilles, Fransa

Cıstak cıstak cıstak yine de şanslıyız.

Bu yaz Fransa ve İspanya’da da biraz yüzdük ve Ege denizinin yüceliğini bir kez daha tescillemiş olduk. Tabii kendimiz için! Fransızlar kendi calanque (genelde beyaz kalker kayalıklı küçük koy) plajlarına bayılıyorlar, Allah için güzel ve deniz temiz, ama bir Ege değil. Suyun rengi koyu ve billur gibi değil. Ege derken sadece Türkiye değil Yunanistan için de konuşuyorum. Hatta Yunanistan biraz daha şanslı, çünkü Türkiye’nin güzel plajlarını sayınca hemen bitiyor (mavi tur yapmadım, tabii o da benim ayıbım), ama üzerinde yaşam olan 400 civarı adası olan Yunanistan’da güzel plajlar bitmiyor.

Ege denizindeki sahiller bence en büyük şanslarımızdan biri. İspanya’nın da mutlaka iyi plajları vardır, biri bana söylesin neredeler, oraya gidelim. Bu yaz Benicassim’de denize girdik, festival dolayısıyla. Renk mükemmel ama su sıcak ve günün hiç bir saatinde dip görünmüyor, bir Egeli için fiyasko! Yalnız insanlar medeni, kumsal tertemiz, göze veya kulağa batan en ufak bir falso yok, Ege maalesef bu sakinlikten giderek uzaklaşıyor.


Cıstak cıstak cıstak derken yaz bitti

Anlattıkça tekrar yazı yaşadım, anladım ki ben gezdikçe mutluyum, hatta gezmek için yaşıyorum. Bu sene de tatili Midilli’de noktalamak istiyordum. Kısmet değilmiş, gidemedim ama uzun zamandır gözlemlediklerimi yazdım. Bir de Efes’e gitmek istiyordum bu yaz, olmadı.  Kazılar ne durumda, yamaç evler kazısı sanki uzaktan bakınca biraz daha genişlemiş gibi, onu da başka biri anlatsa çok iyi olurJ