Lisede bir arkadaşım saatin akreple yelkovaninin üstüste
geldiği anları yakalamaya çalışırdı, o anları yakalayabilirse sevdiği çocuk onu
düşünüyor demekmiş. Bu bayram sabahı telefonu şarjdan alırken ekran ışığı yandı
ve saati gördüm. 10:32. On otuziki Ören’de özellikle bayramlarda akrabalarla dolup taşan evimizin telefon numarasıydı. Gözümü açtığım andan beri aklımda ailem vardı, herhalde ailemden
birileri de o an beni düşünüyor dedim içimden.
Ören'deki evde çevirmeli açık pembe rengi telefonun üzerinde özenli bir el
yazısı ile 1032 yazardı. Daha önce sadece 32ymiş o numara. Sonra Ören
numaralarının başına 10 konmuş. Telefonun hemen girişteki yemek masasında
durduğu o evle ilgili anılar zihnimde canlanmaya başladı on otuzikiyi görünce. Bizi
hep güldüren Ayşe teyzem bir gün ahizeyi kaldırıp Burhaniye postanesini
çevirmişti.
A: Kardeşşşş, postacı Recep’in ev telefonunu verir
misinizzzzz?
B: Soyadı nedir hanımefendi postacı Recep’in?
A: Valla bilemiyorum 30 sene önce öldü.
Annem ve teyzelerim Burhaniye’nin onlar büyürken nasılsa
öyle kaldığını düşünürlerdi. Bu düzene göre postanedeki herkes Postacı Recep’in
ev telefonunu bilir, tüm dükkanlar Yunus Nadi’yi tanırdı. Genç yaştaki
tezgahtarlar 70lerin başında hayatını kaybetmiş Burhaniye eşrafından dedemiz
Yunus Nadi’yi tanımadıklarını söyleyince biz küçüklere bir kaç günlük malzeme
çıkardı.
Ören’deki ev, özellikle anneannem orada kaldığı için bayram
seyran düğün dernek her daim dolup taşardı. Vasfiye ablamın nişanı olduğu 1992
senesinde ev yine kapasiteyi fullemiş, odalar dolu, salondaki garip koltuklar
da yatak olmuştu. Nişandan dönülmüş tüm yataklar yapılmıştı ki kapı çaldı ve iki kişi daha yatıya geldi. Salondaki halının üstüne bir battaniye serip öyle
yattığımızı hatırlıyorum.
Aklımda bu güzel anılarla kapısı her zaman açık olan ailemin
bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
No comments:
Post a Comment