Uzun zamandır hayalini kurduğum Oniki Ada’da bir haftalık yaz tatilini nihayet bu yaz gerçekleştirebildik. Yunanistan’a tatile gitmeden önce 8 yıl önce Atina’dan ilk
izlenimlerimi yansıtan emailleri tekrar okumuştum ve tatilden dönünce yine
Yunanistan izlenimleri yazmak istemiştim. Ama yaz bitti, geçen haftasonu İstanbul’da
boğazdan esen rüzgar bize çorap giydirdi ve ceketlerimizin yakasını kaldırttı. Bu
hafta da sağanak yağmurlu günlerle birlikte resmen sonbaharın içindeyiz.
Güneşin bizi kavurduğu günler çok geride kaldı, elimde kalan sadece Rodos’ta ve
Kos’ta gezerken kağıtlara ve telefonuma çiziktirdiğim satırlar...
Adalar!
Bir Türk için Yunan adalarına gitmek demek, özellikle de Ege
denizinde burnumuzun dibindeki adalardan bahsediyorsak, burukluk/kıskançlık arası
bir his veriyor insana. Evet Bozcaada (Tenedos) ve Gökçeada (İmroz)’u öpüp
başımıza koyalım ama daha güneyde bize de helalinden bir kaç ada neden düşmedi gibi
sorular kafaya üşüşüyor ister istemez. Çocukluk ve gençlik yılları boyunca gark
olduğumuz/mecbur bırakıldığımız milliyetçi sarmaldan zamanla arınmış olsam da
bu böyle. Umarım büyük çoğunluğu İzmir ve İstanbul’un halen Yunan şehirleri
olduğunu düşünen Yunanlılar bu masum duyguları hoş görür. Zira zaten bu hisler
de yerini sonradan iyiki bu adalar Yunanistan sınırları içinde kalmış
dedirtiyor. Bilhassa Yunan adalarına Bodrum’dan gidiyorsanız, aynı coğrafyaya
sahip bu bir zamanların ıssız sahil kasabasını öyle ya da böyle nasıl mega bir
inşaat köyüne dönüştürdüğümüze şahit olunca insan vazgeçiyor Türkiye için başka
ada istemekten.
Yine de bu haleti ruhiye etkisinde şu cümle asılı kalıyor
kafalarda: o kadar yakın ki adalar bize, bu kadar uzak olmamalıydı. Evet bütün
bir çocukluğun yaz sabahlarına salt bir Sisam manzarasıyla uyanan bana Yunan
adaları bu kadar uzak olmamalıydı. Ufuk çizgimizin boz devi, teknede elimizle
tutacak kadar yaklaştığımız, yazın çıkan orman yangınlarında akşamları kapkara
denizin içinde bir alev topuna dönerek bizim de içimizi yakan Sisam bu kadar
uzak olmamalıydı; diplomasinin görünmez eli beni yıllarca o adadan bu kadar
uzağa itmemeliydi. Sisam’a gitmek için pasaport çıkartmam, ikamet ettiğim yere
en yakın Yunan konsolosluğuna başvurmam, para verip vize almam, yurt-dışı çıkış
harcı ödemem ve gümrük kontrolünden geçmem gerekmemeliydi. Nitekim ben de ilk
defa 21 yaşındayken bu adaya ayak bastım. Adalara gitmek hep böyle çetrefilliydi.
Bu yaz çıkarılan bütün tantanaya rağmen de Ege’de değişen bir şey yok. Bu kadar
yakın olan Yunan adaları bize hala çok uzak.
No comments:
Post a Comment